Tarihin Doğru Tarafı Neresi?
- Yuşa Kaymakçı

- 6 Eyl
- 2 dakikada okunur

Çin 3 Eylül'de bağımsızlık günü kutlamaları çerçevesinde görkemli bi askeri geçit töreni yaptı. Tüm gezegeni kapsayan menzile sahil devasa kıtalar arası balistik füzeler, 5. Nesil savaş uçakları, tanklar ve daha birçok gelişmiş askeri ekipmanın yer aldığı gösteri Batı dünyası tarafından bir meydan okuma olarak algılandı.
Rusya devlet başkanı Putin, Kuzey Kore lideri Kim Jong Un gibi Batı'nın düşman olarak gördüğü liderler de davetliydi. Ayrıca aralarında anlaşmazlıklar olan Hindistan ve Pakistan, Azerbaycan ve Ermenistan liderleri de oradaydı. Türkiye ise dışişleri düzeyinde katılım sağladı.
Çin lideri Xi görkemli askeri geçit töreni sonrası oldukça dikkat çekici şu mesajı paylaştı:
"Bugünlerde dünya tekrar ‘Barış mı savaş mı, diyalog mu zıtlaşma mı, kazan-kazan mı sıfır-toplamlı oyun mu?’ şeklindeki sorularla karşı karşıya bulunuyor. Çin halkı kararlılıkla tarihin doğru tarafında, medeniyetin ilerici tarafında duruyor, barış ile kalkınma yolunu tereddüt etmeden izliyor ve dünya halklarıyla el ele vererek insanlığın kader birliğini oluşturmak istiyor"
Xi'nin mesajları açık bi şekilde iki taraf var ve burası barış tarafı diyor. Xi'nin Batı dünyası tarafından dışlanmış liderleri ve aralarında anlaşmazlıklar olan devlet liderlerini yanına alması Trump'ın barışın temsilcisi olma rolüne talip olduğunu gösteriyor. Xi, Çin'i dünyaya lider devlet yapmak istiyor.
Xi'nin burası barış tarafı söylemlerinin ardından ABD'nin dün akşamki oval ofiste düzenlenen basın açıklamasında başkan Trump'ın savunma bakanlığının adını savaş bakanlığı olarak değiştirdiğini açıklaması oldukça manidar oldu. Yani ABD savaş tarafı mı oldu?
Trump'ın Çin'in bağımsızlık kutlaması hakkında Truth Social hesabından yaptığı yorum da oldukça dikkat çekici:
"Görünüşe göre Hindistan ve Rusya'yı en karanlık ve derin Çin'e kaptırmışız. Uzun ve müreffeh bi gelecekleri olsun!"
Trump'ın Ukrayna sahasında istediklerini vererek yanına çekmeye çalıştığı Putin'in Çin'in yanında olması hoşuna gitmemiş. Ayrıca nüfusu ve işgücüyle ABD'nin Çin'e alternatif olarak gördüğü Hindistan da Trump'ı hayal kırıklığına uğratmış.
Trump, Çin'i derin ve karanlık olarak niteleyerek güvenilir olmadıklarını ima etmiş. Ancak ABD'de de derin devlet etkisinin bu kadar fazla olması, Epstein gibi kan dondurucu skandalları saklama çabaları onların da güvenini sarsıyor.
Çin'de demokrasi yok baskıcı rejim var ama ABD'de siyonist lobilerinin bu kadar etkili olması ve başkan kim olursa olsun bu etkinin değişmemesi artık ABD'nin demokrasisini de sorgulatır hale geldi.
ABD'nin Pasifik'teki müttefikleri Japonya, Güney Kore ve Tayvan, ve Avrupa'lı ortaklarına yardım etmeye gelince "önce Amerika" demesi ve ortaklarına saygısız davranışları ancak iş İsrail'e para ve silah göndermeye gelince bu söylemlerin rafa kalkması ortaklarıyla olan güvenini de sarsıyor. ABD'nin bu hareketleri tüm dünya kamuoyunun dikkatini çektiği gibi kendi halkının da dikkatini çekiyor.
ABD'nin tüm dünyanın gözü önünde İsrail'in Gazze'de yaptığı soykırıma ses çıkaramaması ve desteklemesi, ABD'deki Filistin destekçilerini terörist olarak niteleyip içeri atması ABD'nin ifade özgürlüğünü de sorgulatır hale geldi.
Tüm bu gelişmelerin neticesinde giderek daha fazla destekçi bulan, savaş değil barış söylemleriyle öne çıkan bi Çin görüyoruz. ABD ise giderek daha yalnızlaşan savaşların sebebi ve soykırımın destekçisi konumuna gelmiş durumda.
Tarihin doğru tarafı neresi tabii ki kesin belli değil belki de 3. bi yol mümkün. Ama ABD'nin savaş yoluyla barış, Çin'in barış yoluyla kalkınma dediği bi konjonktüre geldik.






Yorumlar