Küreselleşmenin Sonu: Trump Doktrini
- Yuşa Kaymakçı

- 11 Ara
- 5 dakikada okunur

ABD'nin Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi (2026) – Bir Dönüm Noktası
ABD, 8 Aralık'ta 2026 yılı Ulusal Güvenlik Stratejisi'ni (UGS) yayımladı. Aslında her sene yayımlanan bu rapor, genellikle büyük değişiklikler içermez ve bu nedenle çok dikkat çekmezdi. Ancak bu seferki rapor tam tersi. ABD'nin tüm iç ve dış politikasında büyük değişimler görüleceğine işaret ediyor. Dolayısıyla bu rapor, tüm dünyayı ve özellikle Türkiye'yi yakından ilgilendiriyor.
Yeni Küresel Öncelikler ve İçe Dönüş
Batı Bloğunun Oluşumu ve Küresel Liderlik
İkinci Dünya Savaşı sonrası yeni dünya düzeninin kurucusu olan ABD, kendisini bu düzenin de koruyucusu ilan etti. ABD, küresel düzenin koruyuculuğunu devasa askeri gücü sayesinde yaptı. Büyük krizler ve çatışmalar döneminden çıkmış olan dünya, yeni düzende rahatça ticaret yaparak büyük bir büyüme dönemine girdi. ABD, kendisini dünya demokrasisinin savunucusu ilan etti ve demokratik olmayan yönetimleri bloğundan dışladı.
1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla dünyanın tek süper gücü olarak kalan ABD, küresel düzenin tek koruyucusu ve büyük askeri güç olarak diğer tüm ülkelere istediğini dayattı: ülkelerin içişlerine müdahaleler, darbeler, "terörle mücadele" adı altında terör örgütlerinin finanse edilmesi, kaynakların sömürülmesi ve işgaller.
ABD "ticareti koruyorum, kaynakları koruyorum ve "diktatör/kötü niyetli yönetimlerin" eline geçmesine izin vermiyorum" diye kendini avuturken, Avrupa ülkeleri hiçbir savunma harcaması yapmadan NATO'ya güvenerek rahatça üretti, büyüdü ve gelişti. Gelinen noktada, ABD'nin Avrupa Birliği'ne karşı 100 milyar doları aşan ticaret açığı mevcut. Avrupa ülkeleri ABD'den daha fazla üretip satarken, ABD savunmaya her yıl $1 trilyon para harcıyor. Bu yüzden Trump gelir gelmez Avrupa'ya, "Dost musunuz, düşman mı belli değil; bunca yıl bizi sömürdünüz ama artık bitti," dedi.
Çin'in Yükselişi ve Küresel Kaymalar
ABD, $37 trilyon borç ve ağır askeri harcamalar altında ezilirken, diğer yandan bir başka küresel güç sessiz sedasız ortaya çıktı: Çin. Çin; dünyanın en fazla otomobil üreten, en fazla enerji üreten (yenilenebilir enerji dahil), en uzun demir yolu ve otoyol ağına sahip, nadir toprak elementlerinin %70'inden fazlasını üreten, en fazla ekran, telefon ve elektrikli araç (EV) bataryası üreten ve daha birçok alanda hem AB'yi hem de ABD'yi geride bırakmış bir ülke.
Yaklaşan dalgayı hisseden eski bölgesel güçler, ABD'nin çekilmesiyle oluşacak otorite boşluğunu doldurmak için yıllar öncesinden harekete geçtiler. NATO'nun artık eskisi gibi olmadığını anlayan Putin, Ukrayna'ya girdi. İsrail, "vadedilmiş topraklar" hayallerini gerçekleştirmek için harekete geçti. Türkiye ise "bölgemde Büyük İsrail kurdurtmam" diyerek Suriye ve Irak'a operasyonlar başlattı. Kısacası, ortalık bir hayli karıştı.
ABD ise gelinen noktada küresel güç olma iddiasını kaybetme tehlikesine karşı Çin'le uğraşırken, artık diğer bölgelerle uğraşmaya zaman ve para harcamak istemiyor.
Monroe Doktrinine Dönüş: NATO'nun Sonu mu?
Trump doktrininde ABD, küresel askeri angajmanları ve bu kaynaklara harcanan paraları resmen azaltmak istediğini ve "dünya düzenini ayakta tuttuğu dönemin geride kaldığını" resmen ilan ediyor. Daha bunun üstüne bir şey yazmaya gerek yok herhalde.
Askeri kaynakların Avrupa, Orta Doğu ve Asya'dan çekilerek Batı Yarımküre'ye ve kıtasal tehditlere yönlendirilmesi birincil öncelik olarak belirleniyor. Bu, Kuzey Atlantik Paktı yani namıdiğer NATO'nun ölümü anlamına gelebilir. ABD artık Avrupa'ya "yalnız başınasın" diyor.
ABD'nin kendi yarımküresinde "kötü niyetli yabancı müdahaleye" tolerans göstermeyeceği kararlı bir şekilde ilan ediliyor. Bu, ABD'nin Birinci Dünya Savaşı'na kadar Batı Yarımküre dışında hiçbir olayla ilgilenmeyeceğini ilan eden 1823 tarihli Monroe Doktrini'nin birebir aynısıdır.
İkili İlişkilerde "Karşılıklı Fayda" Dönemi
Karşılıksız Korunma Yok, NATO'ya Güvenmek Yok
"ABD'nin desteği artık müttefiklerin somut katkılarına ve sorumluluk üstlenmelerine bağlıdır," deniyor. Yani ortak değerlere bağlı müttefiklik ilişkisi bitti; ABD müttefiklerini, ABD çıkarlarına ne kadar hizmet ettiklerine bakarak seçecek. Bu, "Batı" kavramının sonu demektir. İttifaklar kalıcı değil, pazarlığa ve şarta açık görülüyor. Yani NATO gibi kalıcı ittifaklara güvenmek yok, ittifaklar şartlara göre değişebilir. Trump bunu defalarca kez söyledi: "NATO'da olmanız, sizin için savaşacağımız anlamına gelmez."
ABD, mevcut müttefiklerinden savunmaya daha fazla harcama yapmalarını bekliyor. Japonya ve Güney Kore'nin savunma harcamalarını artırması bu çerçevede kesin bir dille teşvik ediliyor. Yani artık "askeri harcamaları artırın, benden beklemeyin" diyor.
Avrupa'ya sert mesaj: Avrupa'nın kendi güvenliği için çok daha büyük sorumluluk alması, ticari ve endüstriyel dengesizlikleri gidermesi ve ABD'nin Avrupa savunmasındaki rolünün daha kısıtlı ve koşullu olacağı belirtiliyor. ABD, tarihsel ve kültürel olarak doğal müttefiki Avrupa'ya, "dost acı söyler" misali daha fazla sitem ediyor. Trump Avrupalı devletlerin bunca yıl NATO'nun sırtından geçinip hiçbir savunma harcaması yapmamalarına aşırı kurulmuş durumda. Ayrıca Avrupa Birliği Trump'ın seçim kampanyasında Trump aleyhine propaganda yaptığı için Trump'ın ekstra kinini kazandı.
İdeoloji Yerine Ulusal Çıkar
Liberal uluslararasıcılıktan ve demokrasi misyonlarından keskin bir kopuş sergileniyor; dış politika, ideolojik dayatmalar yerine ulusal çıkarlar ve karşılıklı saygı üzerinden şekillendiriliyor. Yani artık kimseye demokrasi dayatmak yok, demokrasi bahanesiyle ülkelerin içişlerine siyasi müdahaleler yok. Demokratik olmadıklarını düşündükleri liderleri dışlamak yok. ABD; Xi, Putin gibi "diktatör" olarak görüp dışladığı liderlerle artık ulusal çıkarları çerçevesinde ilişki kuracak. Bütün ülkelerin içişlerine saygı duyulacak, ABD demokrasinin bekçisi olmayacak. ABD'nin kendilerine "demokrasi" getirmesini bekleyen dış müdahalecilere kötü haber. Tabii bu, "kendi yarımküresi" için geçerli değil; Venezuela'ya hâlâ "demokrasi" gelebilir.
Türkiye Suriye'de Kilit Aktör
Belgede Türkiye'nin adı, Suriye'nin geleceğinde kilit bir aktör olarak açıkça anılıyor ve Suriye'nin Türkiye desteğiyle istikrar kazanabileceği belirtiliyor. Türkiye, bölgesinde sergilediği güçlü duruş, gelişmiş savunma sanayi ve gelecek vizyonuyla, kanıtlanmış askeri gücü ve operasyonel başarısıyla statüsünü kabul ettirmiş görünüyor. Trump ilk döneminde yaptığı hatayı yapmayacak; artık ideolojik saplantılarından kurtulacak Avrupalı liderlerin gaza getirmesi ve müesses nizamın baskısıyla Türkiye'yi dışlamaktan vazgeçecek. ABD, Orta Doğu’da "Türkiye ile çatışmayacağım, çalışacağım" diyor. Tabii bu, önündeki İsrail engeli nedeniyle uygulanması oldukça zor bir maddedir.
İsrail'in Güvenliği Temel Çıkar
İsrail'in güvenliğinin sağlanması temel çıkarlar olarak korunuyor. Körfez enerji kaynaklarının düşman eline geçmemesi, Hürmüz ve Kızıldeniz'in açık kalması hedefleri için İsrail ile çalışılmaya devam edileceği vurgulanıyor. Yani İran hâlâ bir tehdit, petrol ve enerji güzergâhlarının korunması için İsrail kritik bir ortak olmaya devam ediyor.
Hint-Pasifik'te caydırıcılık da temel öncelik olmaya devam ediyor. ABD, Birinci Ada Zinciri'nde saldırıyı caydırabilecek bir ordu bulundurmaya devam edeceğini, ancak bunu müttefikleriyle; özellikle Japonya, Güney Kore, Tayvan ve Avustralya ile birlikte yapacağını vurguluyor. Bu da Çin’in Pasifik’e açılmasını engellemek ve yarımküresini koruma stratejisiyle uyumlu bir hareket sayılır.
Ekonomi ve Teknoloji: Nihai Savaş Alanı
Yapay zekâ (AI), kuantum ve süper bilgisayar gibi kritik teknolojilerde hakimiyetin sürdürülmesi ve bu alanlarda güçlü bir savunma sanayi ve üretim üssü kurulması temel hedef olarak belirleniyor. Teknoloji ve inovasyon, Amerikan ulusal güvenliğinin temeli. Sovyetler Birliği, ABD ile teknoloji yarışında geride kaldığı için dağılmıştı. ABD, teknolojik üstünlüğün kaybedilmesini ulusun yok olma tehlikesiyle eş değer görüyor.
Çin'e Yönelik Yeni Yaklaşım
Çin, artık birincil askeri tehdit değil, ana ekseni ekonomik olan bir rakip olarak görülüyor. ABD'nin Çin’i yenme stratejisi, ekonomik ve ticari üstünlüğe dayanıyor. Çin ile rekabetin anahtarı olarak ekonomik bağımsızlık, adil ticaret ve tedarik zincirlerinin yeniden yapılandırılması öne çıkıyor. Enerji ve ekonomik araçlar, müttefikleri birleştirmek ve rakipleri zayıflatmak için jeopolitik bir kaldıraç ve silah olarak konumlandırılıyor.
Sonuç ve Yorum
Rapor her ne kadar ABD politikası ve dünya görüşünde keskin dönüşlere işaret etse de bunların ne kadar uygulanıp uygulanmayacağı bir soru işaretidir. ABD, böyle bir ulusal güvenlik stratejisi yayımladı diye bunu uygulamak zorunda değil. Küresel güç dengelerinde büyük değişimlerin yaşandığı bu dönemde devletlerin stratejileri kısa vadede değişebilir. Ulusal güvenliği korumak için uzun vadeli bir plan yapabilmek adına devletlerin uzun vadede önlerini görebilmesi gerekir.
Belgedeki stratejiler uygulanmasa dahi eski düzenin devam etme şansı yok. ABD böyle bir belgeyi yayımlayıp, onyıllar boyunca izlemiş olduğu küresel liderlik, NATO, Batı bloğunun korunması stratejilerini sorguluyorsa bu, müttefikleri için artık ABD'nin güvenilmez olduğunu düşünmeleri ve onların da başka yolları araması anlamına gelecektir. ABD böyle bir belgeyi öylesine yayımlıyorsa onun da ne yaptığı belli değil, bir planı yok demektir. Aslında Trump da geldiğinden beri tam olarak bu izlenimi veriyor. Yani bu işin geri dönüşü ancak ve ancak Trump gider ve yerine başkası gelirse (ki ona da en az 3 sene var) mümkün olabilir, o da zor.
ABD eski küresel lider olma iddiasını sürdürmek istese dahi, gerçekler buna ne kadar izin verir, o da tartışmalı. Sonuç itibarıyla ABD teknolojide lider ama açık ara değil; askeri güçte lider ama diğer büyük askeri güçler de var. Kısacası; mevcut düzen sürdürülemez ama yeni düzenin de ne olacağı belli değil.






Yorumlar