Kritik Madenlere Sahip Olma Yarışı: Nadir Toprak Elementleri
- Yuşa Kaymakçı
- 3 gün önce
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 2 gün önce

Çin’in günümüzde modern ve güçlü bir devlet haline gelmesini sağlayan devlet kapitalizmi modelinin öncüsü olan dönemin Çin Komünist Partisi lideri Deng Xiaoping, 1992 yılında şu dikkat çekici sözleri söyledi:
“Orta Doğu’da petrol neyse, Çin’de nadir toprak elementleri odur.”
Bu söz, söylendiği dönemde geniş kitleler tarafından yeterince anlaşılamamış olsa da, bugün geldiğimiz noktada daha iyi anlaşılır hale geldi. Çin’in kritik mineraller ve nadir toprak elementleri üzerindeki hâkimiyeti, ülkeye son derece güçlü bir jeopolitik güç kazandırmış durumda. Kritik metaller, günümüz dünya siyasetinde o kadar merkezi bir rol oynuyor ki, bugün yaşanan birçok çatışma ve küresel gerilimin arka planında da bu kaynaklara erişim mücadelesi yatıyor.
Tarih boyunca devletler, sürekli olarak hayati kaynaklara hâkim olma mücadelesi vermiştir. Bu mücadele önce kömürle başlamış, ardından petrole evrilmiş ve bugün kritik minerallerle devam ediyor.
Sanayi Devrimi: Kömürle Başlayan Kaynaklar Savaşı
19.yüzyıl’da İngiltere’de başlayan Sanayi Devrimi makineleri çalıştıran kömürün kritik maden haline gelmesine neden oldu. Sanayileşme yarışı hızlandıkça, hammaddeye ve sanayinin ana yakıtı olan kömüre sahip olma rekabeti de kızıştı. Kritik kömür sahaları artık devletler için bi çatışma alanına dönüştü. Çünkü bu madene sahip olmayanlar 19. asrın geride kalan devletleri olmaya mahkumdu.
Kömür, tarihte ilk kez bir doğal kaynağın küresel güç dengesini nasıl belirleyebildiğini gösterdi. Sömürgecilik yalnızca ideolojik değil; büyük ölçüde kaynaklara sahip olma isteği üzerinden yürütüldü. Bu mantık, ilerleyen yüzyılda çok daha yıkıcı çatışmaların da zeminini hazırladı.
20. Yüzyıl: Petrol Çağı ve Savaşların Yakıtı
20.yüzyılın başında içten yanmalı motor teknolojisinin gelişmesiyle petrol, devletlerin yükselişi için vazgeçilmez bir kaynak haline geldi. Tanklar, uçaklar ve modern ordular, petrol olmadan işlevsizdi. Bu durum, petrolü doğrudan savaşların merkezine yerleştirdi.
İkinci dünya savaşında kontrolden çıkan Naziler, Avrupa’daki petrol kaynakları yeterli olmayınca Sovyet Kafkas petrollerine gözünü dikti, Hitler’in Sovyetler Birliği’ne başlattığı harekat savaşın seyrini değiştirdi. Japonya’nın Pearl Harbor baskını da bi başka örnek.
1973 yılında İsrail’in saldırgan politikaları sonrası petrol üreten ülkelerin ihracatı durdurma kararı alması, Batı ekonomilerini felç etti. Üretim durdu, ticaret aksadı, borsalar çöktü. Bu kriz, ABD’nin enerji rotalarını ulusal güvenlik meselesi olarak görmesine yol açtı ve Orta Doğu’da büyük yıkımlara neden olan müdahalelerin zeminini hazırladı.
Nadir Toprak Elementleri ve Kritik Madenler: Yeni Güç Kaynağı
Nadir toprak elementleri, adlarının aksine tamamen nadir değildir; onları “nadir” yapan şey çıkarma ve işleme zorluklarıdır. Büyük kaya kütlelerinin yer altından çıkarılması, ardından içerdikleri elementlerin hassas ve karmaşık kimyasal süreçlerle ayrıştırılması gerekiyor. Bu nedenle geleneksel madencilikten farklı olarak, fizik, kimya ve malzeme bilimi bilgisine sahip nitelikli iş gücü gerektirir. Bugün bu alanda en fazla yetişmiş insan kaynağı Çin’de bulunuyor. Yetişmiş insan kaynağına sahip olmak ise on yıllar alabilecek bi süreç.
Akıllı telefonlar ve televizyonların LED ekranlarında kullanılan galyumdan sadece 1 kilogram elde edebilmek için yaklaşık 50 ton kaya işlenmesi gerekiyor. Kanser tedavisinde kullanılan ve en nadir elementlerden biri olan lutesyumdan 1 kilogram üretmek için ise yaklaşık 1200 ton kaya işlenmesi gerekiyor.
Akıllı telefonlar, bilgisayar çipleri, ekranlar, elektrikli araç motorları için gerekli mıknatıslar, savunma sanayii, gelişmiş radar sistemleri, uçak motorları ve uydu teknolojileri bu elementler olmadan üretilemez. Batarya teknolojilerinde lityum, kobalt, nikel ve grafit gibi madenler; dijital altyapıda ise galyum, germanyum ve indiyum gibi nadir elementler öne çıkıyor.
Uluslararası Enerji Ajansı’nın 2021 verilerine göre, 2040’a kadar küresel talebi karşılayabilmek için lityum üretiminin 42 kat, grafit üretiminin 25 kat, kobalt üretiminin 21 kat ve nadir toprak elementlerinin üretiminin 7 kat artması gerekmektedir. Artan teknoloji kullanımı, bu alanda devletler arasında yeni ve sert bir rekabeti de beraberinde getirebilecektir.
Çin’in Hakimiyeti
Soğuk Savaş’ın bitmesiyle Batı dünyası madenlere gerekli önemi azletmedi. Çevresel maliyetler ve kamuoyu baskısı nedeniyle madencilik ve rafinasyon faaliyetleri Avrupa ve ABD’de sistematik biçimde küçültüldü. Kirli, yoğun su kullanımı gerektiren ve atık üreten bu sektörler, başka coğrafyalara bırakıldı. Madencilik daha çok gelişmemiş ülkelerin faaliyetleri olarak öne çıktı.
Çin ise bunu büyük bir fırsat olarak gördü. Gerekli iş gücünü yetiştirmek ve teknolojiyi geliştirmek için büyük yatırımlar yaptı. 19. yüzyılın ortasında dünya madenciliğinin %60’ını gerçekleştiren Avrupa bugün yalnızca %3’lük bir paya sahip. ABD’nin payı ise %40’lardan %5 seviyesine gerilemiş durumda. Batı, bu stratejik üstünlüğü kendi isteğiyle Çin’e bırakmış oldu.
Çin, çevresel bedelleri göze alarak madencilik ve özellikle işleme kapasitesini büyüttü. Çin’deki Bayan Obo sahası bugün küresel nadir toprak üretiminin yaklaşık %45’ini karşılamakta. Afrika ve Güney Amerika’dan çıkarılan birçok maden dahi işlenmek üzere Çin’e gönderiliyor. Dünyadaki nadir toprak elementlerinin %70’inden fazlası Çin’de işlenirken, Avrupa bu alanda Çin’e %98 oranında bağımlı durumda.
Çevresel Bedeller ve Stratejik Geri Dönüş
Bir ton nadir toprak elementi rafine etmek için 30.000 metreküpten fazla su kullanılıyor. Sadece 2 gramlık tek bir çip üretimi bile yaklaşık 32 kilogram atık oluşturuyor. Bu veriler, bugün kullandığımız teknolojik ürünlerin arka planında çok ağır çevresel bedeller olduğunu gösteriyor. Çin’de bu çevre kirliliğine tepki gösterenlerse ortadan kayboluyor.
Buna rağmen Avrupa Birliği dahil birçok devlet, artık bu üretimi kendi topraklarına taşımayı hedefliyor. AB’nin son hedeflerine göre elektrikli otomobillerin kritik maden ihtiyacının %60’ının 2040’a kadar kıta içinde karşılanması planlanıyor. Bunun için madenlerin yeniden açılması gerekecek. Dün çevre gerekçesiyle reddedilen faaliyetler, bugün jeopolitik zorunluluk haline gelmiş durumda ve yeniden önceliklendiriliyor. Avrupa çevresel kaygıları bi kenara bırakıyor.
Yapay Zeka ve Kritik Madenler Yarışı
Kömür geçmişte sanayinin yakıtıydı, ve bu madene sahip olma yarışı sonunda büyük çatışmalara dönüştü. Ardından petrol savaş makinlerini daha güçlü kıldı, petrol açlığı yaşayan saldırgan devletlerse 2. Dünya Savaşında kontrolden çıktı. Dünya bugün yine devrimsel bi teknolojik gelişmeye şahitlik ediyor o da; Yapay Zeka. Yapay Zeka’nın geliştirilebilmesi için gerekli olan çipler sahip olunan teknolojik birikimin yanında, gerekli donanımların üretilebilmesi için kritik elementleri de gerekli kılıyor. ABD ve Çin açık ara en fazla veri merkezi inşa eden devletler, ardından AB geliyor. Devletlerin hızla büyük veri işleme kapasitesine sahip olma yarışının arkasında yatan motivasyonsa robotik teknoloji; akıllı robotlar.
Yazıda kaynakların savaşlara yol açtığından bahsettik. Kömür aslında endüstriyle birlikte insanların daha ucuza daha iyi kıyafetlere sahip olmasına, petrol de aslında daha iyi otomobillere sahip olmaları gibi olumlu şeylere de sebep oldu. Günümüz teknolojileri ve yapay zeka da bilgiye hızlı ve kolayca ulaşmamıza, istediğimiz anda istediğimiz kişiyle saniyede görüşmemize olanak sunan olumlu gelişmeler. Ancak bir de bu teknolojilere sahip olma hırsının nelere yol açabileceği endişesi var; veri merkezi yarışı hızlı bi kaynak arayışını da beraberinde getiriyor.
ABD’nin Venezuela üzerinde kurduğu abluka Çin’in Güney Amerika üzerinde kurduğu maden ve teknoloji hakimiyetini kırmaya yönelik. ABD, Rusya ile masaya oturup Ukrayna’nın nadir toprak elementleri karşılığında istedikleri toprakları verebileceğini defalarca kez ifade etti. Yani nadir elementlere sahip olma yarışı büyük devletlerin gözünü şimdiden döndürmüş durumda, Ukrayna gibi kanlı muharebe sahalarını dahi kendi çıkarlarını düşünmeden çözmeye niyetli değiller. Geçmişte olduğu gibi devlet sınırları da bu uğurda değiştirilmekten çekinilmiyor. Dünya bugün de sessiz ama yavaştan ağırlığı hissedilmeye başlanan bir kaynak mücadelesinin ortasında. Teknoloji yarışı, yeniden kaynak arayışına, kaynak arayışları da yine çatışmalara sebep oluyor.


