top of page

Afrika'da Güç Mücadelesi ve Dini-Jeopolitik Eksen

  • Yazarın fotoğrafı: Yuşa Kaymakçı
    Yuşa Kaymakçı
  • 5 Kas
  • 2 dakikada okunur
ree

ABD Başkanı Donald Trump geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, Nijerya hükümetinin Hristiyanların öldürülmesine göz yumduğunu iddia etti. Bu durumun devam etmesi halinde ABD’nin Nijerya’ya yaptığı yardımları keseceğini ve gerekirse askerî müdahalede bulunabileceğini söyledi. Trump, “İslami terörist gruplar Nijerya’daki Hristiyanları katlediyor” diyerek Nijerya’yı açık şekilde hedef aldı.


Nijerya uzun yıllardır Boko Haram terör örgütüyle mücadele ediyor. Boko Haram, tıpkı DEAŞ gibi, kendini Müslüman olarak tanımlayıp inançta kendine uymayan herkesi “kâfir” sayıp infaz eden bi yapı. Adındaki *Boko* eğitim, *Haram* zaten yasak anlamına geliyor. Yani eğitime tümden karşılar; kız çocuklarını okullardan kaçırıyor, eğitimi haram sayıyor. Ekonomik sıkıntılar, yolsuzluklar ve yönetim zaaflarıyla uğraşan Nijerya’nın terörle mücadelesi bu nedenle zorlu ilerliyor.


Nijerya hükümeti, Trump’ın sözlerinden şok olduklarını açıkladı. Terör örgütlerinin sadece Hristiyanları değil, Müslümanları da öldürdüğünü, bu yüzden “tek taraflı katliam” algısının gerçeği yansıtmadığını belirtti. Anayasaları gereği hiçbir dine ayrım yapılamayacağını, Trump’ın ifadelerinin “abartılı ve siyasi” olduğunu söyledi. Nijerya’nın terör örgütleriyle savaştığını ve gerekli önlemleri aldığını da belirtiyolar. Ancak terörlle mücadelede işbirliğine de açık olduklarını belirttiler.


Trump’ın bu çıkışı aynı zamanda bir süredir yürüttüğü Hristiyanlığı merkeze alan siyaset anlayışının parçası. “Hristiyanlığı okullarda, orduda, işyerlerinde ve hükümette savunmalıyız”, “Dinsiz bir toplum refaha ulaşamaz” sözleri onun son yıllarda tekrarladığı cümleler. Trump ABD’de yeniden milliyetçi ve muhafazakar bi nesil yetiştirmek istiyor ve bu inanç vurgusunu dış politikaya da taşıyor.


Daha önce Güney Afrika’daki beyaz Hristiyan azınlık için “zulüm görüyorlar” diyerek benzer bir dil kullanmıştı. Şimdi adreste Nijerya var. Trump aslında Hristiyan kimliği üzerinden ABD’yi yeniden koruyucu, lider rolüne sokmak istiyor. Avrupa’dan Latin Amerika’ya, Afrika’dan Pasifik’e kadar Hristiyan dünyasının koruyucusu imajı, ABD’ye küresel bir kimlik avantajı getiriyor, Hristiyan coğrafyasındaki saygınlığını artırıyor.


2025’teki papa değişimi bu tabloyu daha da ilginç kıldı. Papa Francis’in ölümü sonrası seçilen Amerikalı Papa Leo XIV, tarihteki ilk ABD doğumlu papa oldu. Bu durum, Trump’ın din merkezli politikalarına sembolik bir güç kazandırıyor. Leo’nun, Trump’la ideolojik olarak aynı çizgide olmadığı söylense de, Katolik dünyanın merkezi artık bir Amerikalı’nın elinde. ABD hem siyasi hem ruhani alanda küresel Hristiyanlığın iki ana direğini elinde tutuyor. Bu da Hristiyan medeniyetinin lideri Amerika anlatısını destekliyor.


Trump kendisine bu konuda “Papa seçimi sizi şaşırttı mı?” diye sorulduğunda sadece gülümseyip “Tanrı Amerika’yı seviyor” demişti. Bu kısa cümle bile yeni dönemin ruhunu anlatıyor: din ile devlet el ele, inanç siyasetin parçası.


ABD’nin Afrika ilgisi yalnızca inanç temelli değil; aynı zamanda stratejik. Rusya, Çin ve Türkiye son yıllarda Afrika’da hızla alan kazanıyor. Çin altyapı yatırımlarıyla, Rusya özel güvenlik şirketleri ve silah satışıyla, Türkiye ise okul, hastane, yardım ve kültürel bağlarıyla kıtada varlık kuruyor. Eski sömürgeciler (Fransa, İngiltere, İtalya) zemin kaybederken ABD bu boşluğu “Hristiyan koruyuculuğu” kisvesiyle doldurmak istiyor.


Bu söylem, hem Batı içi birliği diri tutmak hem de Afrika’da artan Çin–Rus–Türk etkisine karşı “ahlaki üstünlük” oluşturmak için kullanılıyor. Nijerya’daki kriz, bu stratejinin yansımalarından. Benzer bi tablo da Sudan’da var. Türkiye Afrika’daki duruşunu korumaya kararlı ve Sudan’la askeri ve diplomatik işbirliklerini sıkılaştırmaya devam ediyor. ABD Hristiyan nüfusunun koruyuculuğu bahanesi ile Afrika’daki etki alanını genişletmeyi hedefliyor. Bu sayede Afrika’nın kaynaklarının kontrolü de sağlanmış olacak.


Trump’ın “Hristiyanların koruyucusu” kimliği, Papanın “Amerikalı ruhani lider” figürüyle birleşince dünya sahnesinde yeni bir dini-jeopolitik eksen oluşuyor. Bu eksende din güç politikasının aracı olarak kullanılıyor. Türkiye’nin Müslüman coğrafyayla olan kardeşlik ve karşılıklı fayda işbirliği de ABD’nin dini-jeopolitik güç eksenine karşı cephe oluşturuyor.

Yorumlar


Ne düşündüğünü bana bildir!

Fikrini Paylaştığın İçin Teşekkürler

© 2023 by Train of Thoughts. Proudly created with Wix.com

bottom of page